LAV VE KÜLLERİN OLUŞTURDUĞU HARİKA: KAPADOKYA!

Derneğimizin düzenlediği bu gezi sayesinde 60 yaşında bir ilkin coşkusunu yaşadım. Bugüne kadar görmemiş olmanın utancı yerini “iyi ki bugüne saklamışım” duygusuna bıraktı. Doğa mucizesinin buradaki adı peri bacaları, vadiler,  insan dehasının tezahürü de yer altı şehirleri ve taşlara oyulmuş barınaklar, ibadethaneler.

Göreme’de Tourist Hotel’de konakladık. İlk gün önce Devrent Vadisine gittik. O kadar değişik peri bacası oluşumları var ki hayal gücünüzü çalıştırarak her birinde farklı bir canlı ya da cisim silueti görebilirsiniz. Nitekim Hayal Vadisi olarak da anılır olmuş burası. Azizler Vadisi ise (diğer adıyla Paşabağı) yüksekliği 15-20 metreyi bulan büyük peri bacalarıyla ünlü, Aziz Simeon’un inzivaya çekildiği üç başlı peri bacası da burada. Zelve harabeleri arasında dolandıktan sonra Avanos’a doğru yol aldık. Sırada MÖ 2000-1500 yıllarına uzanan çömlek yapım geleneğinin günümüz temsilcisi “Chez Galip” atölyesi. Galip Bey bize bir “gösteri” sundu birer kadeh şarap ya da çay eşliğinde. Öğleden sonra Göreme Açık Hava Müzesi’ndeydik. Bu topraklar MS 6.yüzyıldan 9.yüzyıl sonlarına kadar Hıristiyanlığın büyük merkezlerinden biri olmuş; civarda yaklaşık 400 kilise olduğu söyleniyor. Ülkemizin en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olan Göreme Açık Hava Müzesi de bu kilise ve şapellerden adeta bir deste numune sunuyor bize. Panoramik manzaralı Esentepe’de kısa bir mola verdikten sonra otele döndük.

Ertesi gün sabahın beşinde balonla Kapadokya turuna çıkan arkadaşlardan biri olmadığıma hayıflandım doğ-rusu; öylesine mutluydular ki. Biz de Güvercinlik Vadisini Uçhisar Kalesin-den seyretmekle yetindik. Sonra Kaymaklı Yeraltı Şehrine gittik. Bölgede şu ana kadar 36 yeraltı şehri tespit edilmiş, ziyarete açık olanların sayısı oldukça az. Akıllara durgunluk veren bu insan emeği, insan zekâsı karşısında saygıyla eğiliyorsunuz. Bir sonraki durağımız yabancı turistlerin çok önceleri, yerli turistlerimizin ise Asmalı Konak isimli televizyon dizisi sonrasında keşfettiği Mustapaşa (Sinasos): Rumların, Ortodoks Türklerin (Karamanlıların) ve Müslüman Türklerin mübadeleye kadar bir arada yaşadığı bir kasaba. Gezimiz boyunca en güzel yemeği buradaki Old Greek House’da yedik. Yanı başındaki bir başka eski Rum evinin avlu girişindeki yazı ise hüzünlü ve etkileyiciydi. Yunanlı bir turist çevirdi, sizlerle paylaşmalıyım: “Dostsan gir içeri, düşmansan girmeden git, bugün bu ev bizim, yarın başkasının olabilir, hayat geçicidir.” Sonra Ürgüp’e gittik. Burada da yine Asmalı Konak dizisinden bir konak çıktı karşımıza. İnanılmaz ama gerçek, resmen tur düzenleniyormuş. Buraların o kendine özgü topraklarında yetişen üzümler, yani Turasan Şarap Fabrikası bana daha ilginç geldi doğrusu. Üç peri bacasının bulunduğu Üç Güzeller Tepesi, fotoğraf çekimleri ve otele dönüş.

Son günümüz Ihlara Vadisine ayrılmıştı. Yüzlerce kilisenin bulunduğu, büyüleyici doğa güzellikleriyle ünlü bu 150 metre derinlikteki vadide yaklaşık dört kilometre yürünecekti. Yürüyüşü göze alamayan biz üç-beş arkadaş yürüyüşün biteceği Belisırma köyüne otobüsümüzle ulaştık. Yine vadi içindeydik, Ihlara deresi veya Melendiz Suyu önümüzden akıp gidiyordu. Şırıl şırıl akan su kenarında öğle yemeğini yiyeceğimiz sevimli lokantada devasa ağaçların altında arkadaşlarımızı bekledik. Üç kız çocuğuyla tanıştım. Kardelen, Fatoş ve Nisa. Nevşehir’in eski adı Nyssa. Acaba bir alakası var mı diye geçirdim aklımdan. Burada domatese “baldırcan”, yeşil fasulyeye “gopakla”, kuru fasulyeye de “apakla” derlermiş.

Arkadaşlar döndüklerinde yorgun ama bir o kadar da mutluydular.  MÖ 500’lerde Anadolu’yu ele geçirdiklerinde Perslerin “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelen “Katpatukya” adını verdikleri Kapadokya topraklarını geride bırakıp dönüş yoluna koyulduğumuzda “ilk fırsatta buralara geri dönmeliyim” dedim kendi kendime.

 

Pin It on Pinterest

Lütfen sayfayı yenileyiniz.