TÜRK SİNEMASININ, DÜNYADA ÜNE KAVUŞMASINDA KATKILARI VAR

Türk Sinemasının son dönemde dünyaca üne kavuşmasında onun da katkıları şüphesiz…

Üstelik işin “mutfağında” görev alan (NDS 97) Gülnihal (Julie) Antepli bu yıl 11.si düzenlenen Beverly Hills Film Festivali’nde “En iyi Kurgu” ödülünü kazandı. Biz de genç kurgucunun Notre Dame de Sion sıralarında başlayan macerasını kendisinden dinledik…

Lise yıllarınızdan sonra sinemanın büyülü dünyasına nasıl girdiğinizi ve bu meslekteki ilk adımlarınızı bizlerle kısaca paylaşabilir misiniz?

Sinema – televizyon serüvenim aslında lise yıllarımda başladı… Çocukluğumda Geleceğe Dönüş ve E.T. gibi filmlerle başlayan sinema tutkum, orta son sınıftayken izlediğim Schindler’ın Listesi filminden sonra hayatımın tek hedefi olmuştu. Lise 2’yi bitirdiğim yaz elime bir fırsat geçti ve “Sinyal”, “Motor Sporları Dünyası” ve “Ayşe Özgün Show” gibi programlarda yönetmen yardımcısı olarak çalışmaya başladım. Lise son ve üniversite yıllarım boyunca da çeşitli prodüksiyonlarda çalışmaya devam ettim. Üniversitede sinema eğitimi almak istemiştim ancak o yıllarda sinema okullarının sayısı azdı ve kabul görmek çok zordu. Dolayısıyla kabul görmedim ve çalışma hayatımı devam ettirmeme engel olmayacak ve bir NDS mezunu için kolay sayılabilecek bir bölüm olan İtalyan Dili ve Edebiyatı’nı tercih ettim. O yıllarda yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığım Karanlığın Renkleri adlı belgeselle New York Film Festivali’nde En İyi Yabancı Belgesel ödülünü aldım. 2001’de üniversite biter bitmez Los Angeles’ta bulunan UCLA Extension’a gelerek sinema eğitimi almaya başladım. Birkaç ay içerisinde yönetmenlik dersi öğretmenim, kurguladığım bir kısa filmi izledikten sonra, bana 20th Century Fox için yöneteceği uzun metrajlı bir filmin kurgusunu teklif etti. Kulaklarıma inanamadım ve tereddütsüz kabul ettim. O günden beri Hollywood’da sinema, televizyon ve belgesel montajı ve ara sıra da yapımı alanında çalışıyorum.

Lise yıllarında sizi bu konuda destekleyen öğretmenleriniz veya arkadaşlarınız oldu mu?

Hemen hemen bütün arkadaşlarımın desteğini gördüm, özellikle de en yakın arkadaşım Rivka Geron’un. Öğretmenlerimin de genel olarak desteğini gördüm, fakat iyi bir öğrencinin sinema gibi uçuk hayaller kurmaması gerektiğini hatırlatan öğretmenlerim de oldu. Mesela bir keresinde M. Tampigny teneffüste beni kenara çekip “Sinema para kazandırmaz” demişti. Haksız da değilmiş gerçi… Sinema sektörü gerçekten de bolluk ve kıtlık arasında gidip gelir, ortası pek yoktur. Ama insanın sevdiği işi yapmasının verdiği mutluluğa paha biçilmez.

Sinema özellikle Türkiye’de kariyer olanaklarını yeni yeni sunmaya başlayan bir alan. Öğrenilecekler de bir hayli çok tabii ki… Sizin de kariyerinizi kurguya yönlendiren öncü isimler oldu mu ?

Asıl hedefim yönetmen olmaktı. Zaten Türkiye ortamında, özellikle de benim çalışmaya başladığım yıllarda, yönetmen olmayacaksanız “sinemacı” olmanın pek bir anlamı yoktu. Dolayısıyla beni kurguya yönlendiren kimse olmadı. Ancak, okuduğum sinema kitaplarında "en iyi yönetmenler montaj odasından çıkar” sözüne rastlayınca, daha iyi bir yönetmen olmak için kurgu öğrenmem gerektiğine karar verdim. Yalnız, planladığımın aksine, kurguya tam anlamıyla aşık oldum ve kişiliğime daha uygun olduğunu fark ettim. Özellikle de Hollywood ortamında, kurgucu olmak oldukça prestijli ve yaratıcı anlamda çok tatmin edici bir iş. Film yapımı sürecini yemek yapmaya benzetirim. Senarist menüyü belirler, yönetmen gereken alışverişi yapar, ama yemeği asıl pişiren kurgucudur.

Başta bu yıl kazandığınız “5th & Alameda” filmi ile gelen En İyi Kurgu ödülünün yanı sıra aldığınız ödüller ve başarılarınız sizin için ne ifade ediyor?

Ömrümün neredeyse yarısını bu işe adadım. Son on senedir, ailemin tek çocuğu olduğum halde, karşılıklı büyük fedakarlıklarla, uzak bir ülkede, Hollywood gibi hem acımasız, hem de erkek egemen bir sektörde, genç bir kadın, bir yabancı olarak mücadele veriyorum. Bu nedenle, gerek ödüller, gerekse gündelik küçük başarılar, işime övgüler, çalışmalarımın boşa gitmediğinin ve zamanında doğru kararı vermiş olduğumun bir nevi güvencesi oluyor. Bir de zaman içerisinde daha büyük işler başarmak için motivasyon kaynağı oluyor.

“Kurgu; doğru parçaları doğru yere yerleştirmektir” derler. Bu da bir anlamda matematik demek… Lise yıllarında nasıl bir öğrenciydiniz?

Çok doğru bir söz. Ancak bence kurgu, matematikten çok edebiyata daha yakın, çünkü kurgu 2+2’nin illa ki 4 etmediği bir sanat. Yapılan seçimler tamamen kişisel uslubunuza bağlı olsa da, amaç hikayeyi en etkili ve inandırıcı biçimde anlatmak. Lise yıllarımda çok iyi bir öğrenciydim. En keyif aldığım ve başarılı olduğum dersler özellikle Fransızca, Edebiyat(kompozisyon) ve Psikoloji’ydi. Bu derslerin sinema diline ve anlatımına olan hakimiyetim açısından iyi bir temel oluşturduğuna inanıyorum.

Herkesin unutamadığı lise yıllarına ait anılar ve öğretmenler vardır… Peki ya sizin benzer anılarınız var mı?

Bütün öğretmenlerim benim için unutulmaz, ve hepsinin yeri ayrıdır. Ama öğrettikleri bende en çok iz bırakan ve bana edebiyatı sevdiren hocam M. François Monjarret, düşünce tarzımın gelişmesinde en çok rol alan hocam Mme Samira Benamour, ve hayata dair kendisinden çok şey öğrendiğim bir hocam da Mme Nil Hamamcıoğlu’dur. Anılara gelince… Nedense aklıma gelenlerin çoğu yaptığımız muzurluklarla ilgili… Okul binası, Grande Salle’iyle, ve özellikle bizim zamanımızdaki “eski” haliyle bize bayağı esrarengiz gelirdi. Üzerinde “accès interdit” yazan kapıların arkasında ne olduğunu hep merak ederdik. Okul sonrası M. Luc’un tiyatro aktivitesine kalan bir grup arkadaşla, hazır el ayak çekilmişken, eski Grande Salle’in sahnesinin arka kapılardan sıvışarak kendi çapımızda “keşif” yapardık. Kilitsiz her kapıyı açar, gidebildiğimiz kadar öteye giderdik. Sonra bir ses duyar veya Mösyö Mustafa’nın gölgesini görür ve arkamıza bakmadan kaçardık…

Genç televizyoncu ve sinemacılara tavsiyeleriniz varsa paylaşabilir misiniz?

Film – Televizyon sektörü sizi diplomanızdan çok kişisel yetenek ve birikiminize göre değerlendirir. Bu nedenle her fırsatta kendinizi geliştirin.Çok film izleyin, çok kitap okuyun. İnsan ve toplum psikolojisini iyi kavrayın. Ve çok çalışın. Her an sizin yerinizi almak için bekleyen bir sürü rakibiniz olduğunu asla unutmayın.

Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz…

(NDS 97) GÜLNİHAL JULIE ANTEPLİ KİMDİR?

Mezunumuz NDS ve İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü mezuniyetlerinin ardından Los Angeles UCLA Extension’un Sinema programını bitirdi. Türkiye’de AVID Sistemini kullanan ilk kurguculardan biri olan Antepli, yapım ve yönetimini üstlendiği “Karanlığın Renkleri” isimli belgeseli ile New York Film Festivali’nde en iyi belgesel ödülünü kazandı. 2001 yılından bu yana Los Angeles’ta yaşayan mezunumuz Holywood’da sinema televizyon, belgesel montajı ve yapımı alanında çalışıyor.

 

Pin It on Pinterest

Lütfen sayfayı yenileyiniz.