Arşivdeki İpuçları (Notre Dame de Sion Belgeleri) Notre Dame de Sion tarihi hakkında bir kitap hazırlamaya gönüllü olduğumda ve Mezunlar Derneği de bunu kabul ettiğinde, yüz elli yıldır İstanbul’ un ve Türkiye’ nin her halini görmüş bir kurumun belgelerinin ne kadarına erişebileceğimi bilmiyordum henüz.
Hatta Notre Dame de Sion’ un gerek İstanbul’daki, gerek dünyanın başka yerlerindeki okullarında ve ilk önce Paris’te bulunan, altmışlı yıllarda Roma’ ya taşman merkezindeki belgeleri açıp açmayacağından da emin değildim. Hele bu araştırmanın belge-sanat, belge-edebiyat ilişkisi bağlamında sürprizler barındırdığı, aklımın ucundan bile geçmiyordu. Belge arama işinin kendisi de başlı başına bir hikâyeye dönüştü adeta. İlk iş olarak, okuldaki rahibelerden yardım istedim. Gelecek cevabı beklerken, kendime ipuçları aramayı sürdürdüm. Mezunlar Derneği’ nin, okulun girişinde yer alan odasında, dolapların içinde saklanan, eski mezunların bağışladığı, dernek üyelerinin çabasıyla bir yere toplanmış belgeleri görünce, işte ancak o an nasıl bir işe giriştiğimi anladım: Ödeme makbuzları, piyano derslerinin faturaları, Tarabya’da bugün Cumhurbaşkanlığı Köşkü olan, Notre Dame de Sion’ un eski Darüsselam binasındaki çiftlikte, ellerinde sopalarla tavuk kovalayan rahibeler… Geniş kenarlı şapkaları, hangi sınıfta olduklarını belirten renkli kordonlarıyla, Feriköy’ deki çok eski bir Dame de Sion binasının kapısında bekleyen çiçek açmış genç kızlar… Okulda verilen ilk rock konserini uzun uzun anlatan gazete kupürleri… Bu malzemeyle, tarihin can alıcı uğraklarını dikkate almakla yetinmek imkânsızdı. Okulun upuzun, loş koridorlarında saklanan hayaletler, her büyük tarihsel olayın ardından kendi öykülerini anlatacaklardı. Ve bunun tersi de doğruydu, önce bir imparatorluğu yaşamış, ardından gencecik, inatçı bir cumhuriyetin doğuşunu ve yaklaşık seksen yılını görmüş bir okulun tarihi, içinde yaşayanların tanıklıkları olmadan eksik, cansız, soluksuz kalacaktı. Ve ister istemez, tasarlanan kitap o tahta sıralarda ömrün en güzel mevsiminin aşklarını yaşamış genç kızların, ömürlerini istanbul’ da geçirmeyi seçen rahibelerin hikâyelerini de barındıracaktı. Bu doğrultuda, öncelikle okulun yaşayan en eski mezun ve öğretmenleriyle konuşmak gerektiğini düşündüm. Kişisel tanıklıkların yer aldığı yazılı belgelere de ulaşmak gerekiyordu; ne var ki ben bunların varolup varolmadığından bile kuşkuluydum. Elimdeki nadir ipuçlarından en önemlisi, 1997′ de Türköz Erdoğuş tarafından hazırlanmış olan Dame de Sion almanağıydı. Ve derken, hâlâ okulda olan üç rahibeden Soeur Monique’ e yaptığım başvurunun cevabı, bir zarfın içinde geldi: Rahibelerin okul kurulduğundan beri, bıkıp usanmadan, hiç aksatmadan tuttukları günlükten ve bazı mektuplardan parçalar vardı içinde. Son derece heyecan verici bir belge topluluğuydu bu. Birincisi, 1856′ dan bugüne dek kesintisiz bir panorama sunuyordu. Sadece “Sörler Mektebinin değil, değişen dünyanın sancılarıyla kıvranan Osmanlı’ nın ve onun devamında* Cumhuriyet’ in de tarihiydi bu. ikincisi, şehirde ve okul hayatında yaşanan değişimler kaydedilirken, kişisel heyecanlar, korkular, sevinçler ve üzüntüler bir kenara atılmamıştı. 1870′ de Pera’da çıkan yangının dehşetinden, Kıyafet Devrimi’ yle birlikte dini giysilerini çıkarmak konusunda rahibelerin yaşadığı kararsızlıklara kadar, Tarihle küçük hikâyelerin kesiştiği noktayı yansıtıyordu bu belgeler.
Yavaş yavaş arkası da geldi. Rahibeler, bu kez 1880 ile 1914 arasında okulda bulunmuş öğrencilerin listesini verdiler. Osmanlı’ nın günlerinde bu okula kızlarını emanet etmiş aileler: Nomico’ lar, Naum’ lar, Alleon’ lar, Parma’ lar. Glavany’ ler, Hayri Paşalar… Bugün her Parmakkapı dediğimizde, her Kallavi Sokak dediğimizde, her Alyon Çıkmazı dediğimizde bilmeden andığımız, İstiklâl’ de yürüdüğümüzde farkında olmadan yaşadıkları evlerin önünden geçtiğimiz, devir değiştikçe İstanbul sahnesinden şaşkınlıkla, yavaş yavaş silinmiş yüzler. Kayıt defterindeki suskun adlar, öncelikle. İstanbul Saint-Esprit Katedrali’ ndeki ölüm ve vaftiz kayıtlarının, ardından dönemin cemiyet hayatına dair bilgi veren gazetelerin, dergilerin ve anı derlemelerinin ışığında giderek ruh kazanıyor; soluk birer hayaletin ötesinde okulda Corneille ile Raci-ne’ı ve reverans yapmayı iyice belleyen, Pera’ nın tozlu sokaklarında arabalarla dolaşan, Union Française’ in balolarında boy gösteren, Palais de Cristal’ de ya da Theâtre Français’ de tiyatro seyreden İstanbullu genç hanımlara dönüşüyorlardı. Açıkçası, bundan öte neye ulaşabileceğimi hâlâ bilemez durumdayken… Mezunlar Derneği’ nin çabaları nihayet sonuç verdi. Dame de Sion’ un Roma’ daki arşivinde çalışma yapma olanağı doğdu.
Roma’ daki arşivde, tam olarak değerlendirilmesi yıllar sürecek bir çalışma gerektiren mektuplar, günlükler, anılar bulunuyor. Bu inanılmaz birikimi yaratan, bire bir Dame de Sion’ un yapısı ve haberleşme yöntemleri. Fransa, Belçika, Bulgaristan, Kudüs, İskenderiye, Tunus gibi pek çok yerde okullar açmış olan Dame de Sion’ lular çok uzun süre belirli aralıklarla yazdıkları “Sion Mektupları” sayesinde yaşadıkları her olayı birbirlerine aktarmışlardı. Haberleşmelerin kesildiği savaş zamanları dışında, bu mektuplar gündelik hayatın çok önemli bir kuralı olarak kaleme alınmış, ayrıntılı olmalarına özen gösterilmişti. Öte yandan, rahibelerin birbirlerine gönderdikleri mektuplar da arşivlerde saklanmıştı; bazı rahibeler yaşadıkları şehri ve insanlarını büyük bir dikkatle gözlemleyip aktarmayı ihmal etmemişlerdi. Notre Dame de Sion’ un kurucusu Theodore Ratisbonne ile Fransa dışındaki Dame de Sion kurumlarının başındaki rahibeler arasındaki yazışmalar ise ayrı bir grup oluşturuyor. Bunlar daha çok idari işleyişle ve Dame de Sion okullarının varlığını etkileyen politik olaylarla ilgili değerlendirmeler içeriyorlar. Mektupların dışında bazı rahibelerin kaleme aldığı anılarda da önemli tanıklıklar bulunuyor. Günlükler ise, tıpkı İstanbul’daki gibi büyük bir titizlikle, gün sektirmeden tutulmuş. Örneğin 1. Dünya Savaşı sırasında Paris’ teki merkezde tutulanlar toplam sekiz defterden oluşuyor. Gelen her tür haberin kaynağıyla birlikte kaydedildiği bu defterler, savaş yıllarının her kademesine hâkim olan genel duygu, düşünce ve isteklerin tanıklıklarını da barındırıyor. Bunun yanı sıra, dindarlıkları, özverileri, çalışkanlıkları ya da Dame de Sion’ un işleyişine olan katkıları nedeniyle önemli sayılan bazı rahibelerin biyografilerinin bulunduğu içedönük yayınlar, arşivdeki bir başka belge topluluğu.
Dame de Sion rahibeleri arasında öğretmenlik yapmakla görevli olanlar, mutlaka iyi bir eğitimden geçmiş olurlardı, bu hâlâ çok önemli bir kuraldır. Okullarda başlıca amaç, öğrencilere Fransız dilinin ve kültürünün benimsetilmesiydi, dolayısıyla öğretmenlerin büyük çoğunluğu Fransız edebiyatını iyi bilirlerdi. Kayıtları da işte bu rahibeler tutardı. Nitekim gerek mektuplarda, gerek günlüklerde, “haber verme” kaygısının üzerine çıkan bir güzel söz söyleme, dili iyi kullanma yönelimi de göze çarpıyor. Hatta bir adım ileri giderek, özellikle rahibelerin biyografilerinde ve anılarında olayların başkaları tarafından rahatça anlaşılabilmesi için olay kurgusuna, öykülemeye de büyük önem verildiğini söyleyebiliriz. Hıristiyan pratiğinde ve yazı geleneğinde çok büyük yen olan. Batı edebiyatının gerek gelişiminde gerek içeriğinde kendini kuvvetle hissettiren, azizlerin hayat hikâyelerini yazma alışkanlığının bir uzantısı bu. Örneğin, İstanbul Dame de Sion’ da dindarlık, uysallık, alçakgönüllülük gibi erdemlere sahip olduğu bilinen bir rahibenin ölümü, bütün Pera halkının katıldığı, tabutun önünde geçit yaptığı, ölenin yüzündeki ışığı görenlerin kendilerini tutamayarak “ne kadar güzel!” diye bağırdıkları bir öyküye dönüşebiliyordu. Ya da Habeşistan’ dan kaçırılıp köle olarak satılan bir kız çocuğu, İzmir Dame de Sion’ da rahibe olana dek epey bir serüven yaşıyor, bütün bunlar ayrıntılarıyla, yazan kişinin duygularının rengini de içmiş olarak biyografisinde yer alıyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul’ da tutuklanan bir rahibenin yaşadıklarının öyküsü, kendi yazdığı anılar ve günlüklerde ondan bahsedilen satırlarla iki yönlü olarak tamamlanıyordu.
Bu arşivin her tarihsel malzeme gibi, iyi ellerde sanatın çeşitli dallarına kaynaklık edebileceğine, tarihsel romanlara, biyografilere, belgesellere, filmlere zemin oluşturabileceğine kuşku yok. Ancak bu arşiv, malzeme olmaktan öte, başlı başına edebiyatın bazı türlerini kendinde barındırıyor: günlük, anı, biyografi, mektup… Yazarların kendi duygularını da, etraflarındaki insanların duygularını da saklamak için çaba harcamamış olması, ister istemez bu belgelere kişisel dokunuşlar da getiriyor. Dame de Sion rahibelerinin hayatlarında edebiyatın büyük yer tutması ise, doğal olarak tutarlı bir kurgu, olayları, duyguları, kısacası anlatılmak istenenleri en iyi aktaracak dile ulaşma kaygısı doğuruyor… Böylece, rahibelerin amaçları bu değilse bile, tarihi kayda geçirmenin ötesinde edebiyat diline uzak olmayan metinler de yaratmış oluyorlar.
Belgeler üzerinde çalışırken, bunların edebiyat metni sayılıp sayılmayacağı sorusu kafamı epey kurcaladı. Tabii edebiyatı, bugünkü içeriğiyle; bilinçli çabaların ürünü olan romanı, öyküyü, tiyatroyu kendinde barındıran bir kavram olarak ele alarak. Edebi bir türe ait olan, edebi lezzete sahip bir dilde yazılmış bir metin, edebi bir metin sayılabilir mi? Buna net bir cevap vermek, edebiyatın ne olduğuna ve onu neyin yarattığına cevap vermek kadar zor. Bir romanın karşısında hissedilen şeyle, tarihsel bir gerçekliği dile getiren bir metin karşısında hissedilen şey aynı olabilir mi? Bir hayatın hikâyesini roman haline getiren nedir? Bu noktada rahibelerin benimsedikleri yaşam tarzını, dinsel inançlarını, ait oldukları kurumun kurallarını, kısacası hayata baktıkları pencereyi göz önüne almak gerekiyor. Gerek mektuplar, gerek günlükler doğal olarak belli bir çerçevenin, belli yönelimlerin içinde dönüyor. Rahibeler, yaratıcılıklarını ve dil becerilerini çizilen sınırlar içinde kullanmak zorundaydılar. Zaten, birinci kaygının belgeleme olduğunu da unutmamak gerekir. Yanı, hayal gücünün işe karışması, gerçeği tahrif ederek yazan kişinin evreninde yeniden kurması kesinlikle beklenmiyordu, hatta tam tersi. Edebiyat, okurla dünyayı kendi imbiğinden geçiren yazarı, iki bireyi karşı karşıya getirirken, elimizdeki bu arşiv belli bir dünya görüşünün önkabulleriyle araştırmacı-okuru yüzleştiriyor. Gene de bu değerlendirmelerin sadece Dame de Sion arşivindeki yetkin ellerden çıkmış belgelerle sınırlı olduğunun altını çizelim. Ve her araştırmacının karşısına böyle bütünlüklü, sürekliliği olan, üstelik büyük bir keyifle okunan belgeler çıkmasını dileyelim.