Şöyle geriye bakıp anı sepetimizi kurcaladığımızda kaçımız yıllarını geçirdiği okulu hakkında güzel şeyler anımsar? Notre Dame de Sion, o kadar bilerek isteyerek, azimle girdiğim bir okul ki, biraz da bundan herhalde, yıllar sonra bile çoğu arkadaşımın dile getirdiği sitemleri, sızlanmaları hiç paylaşmadım! Daha geçenlerde bir akşam yemeğinde, Fransızca konuşulan bir davetli topluluğu arasında, NDS’li olduğum dile getirilince masadaki hanımlardan biri “nasıl da gözleriniz parladı, disiplininden, zorluğundan hiç mi şikayet etmezdiniz, ben kaçmak için bahane arardım” dediğinde verdiğim yanıt ortalığı buz kestirmişti: benim ailem o okulda okuyabilmem için öylesine özveride bulunuyordu ki, orada olmak benim için kaçılacak değil, her dakikasından faydalanılacak bir durumdu.”
Birinci hazırlık sınıfını Tarabya’da yatılı okudum, hafta sonu gelsin de eve gidelim diyen kızların aksine ben kalmak isterdim. O muhteşem bahçe, Boğaz’ın görüntüsü, o güzel köşk dururken evde işim ne? İkinci hazırlık sınıfını istemeye istemeye Harbiye’de okudum, yatılı çok pahalıydı! Tarabya’da, sabah balıkçıların ağ çeken sesleriyle uyanmayı, akşam yemeklerinden sonra o büyük salonda oturup piyano çalan arkadaşlarımızı dinlemeyi, domino oynamayı hep özledim. O zamanki yatak odamız şimdi TC Cumhurbaşkanı’nın çalışma odası. Artık Huber Köşkü, ergenliğe geçme telaşında kırk küçük kızın cıvıldaştığı bir yuva değil, resmi bir müze gibi.
Harbiye’deki okulu da sevdiğimi söylesem? Mere Marie Berthe’le, diğer sörlerle, Türk Müdür Yardımcımız Meliha Tecer’le kurduğumuz sıcak ilişki, sabahları 8’de ders başlamadan sınıf öğretmenlerimizle yaptığımız ve bizi hayata hazırlayan o sohbetler. Bütün bunların ne büyük ayrıcalık olduğunu ve bana kattıklarını lisede Ankara Kız Lisesi’ne geçtiğimde anladım.
Orada artık siyah ördek yavrusuydum! Fransız Lisesi’nden gelen asi İstanbullu kız! Suçum liseli kızlara dayak atan cebir öğretmenin tavrını kabullenemeyip karşı çıkmaktı. Suçum, “babanızla bile olsa bir erkekle arabada yalnız kalmayın” diyen sınıf öğretmenine tepki göstermekti. Suçum saçımı iki örgü yapmak istememekti! Biz bu tavırlara NDS’de o kadar yabancıydık ki!
Oraya dayanamayıp geçtiğim Üsküdar Kız Lisesi ise bir sığınak oldu benim için. Yine kızlar, yine yatılı okul. Daha mütevazı ama sıcak bir ortam. Üniversite, lisans üstü eğitim, Paris Sorbonne Üniversitesi’nde yaptığım doktora tezi ve akademik yaşamım süresince NDS’nin hayatımda hep özel bir yeri oldu.
Seçtiğim gazetecilik mesleğinde Fransızca yerine o düzeyde İngilizce bilseydim, Fransız kültürü yerine Amerikan kültürü almış olsaydım daha başarılı olurdum diye düşündüğüm çok oldu. Bize mütevazı (modeste) olmayı öğretmişlerdi, devir satış devriydi! Bize hanımefendi olmayı öğretmişlerdi, devir saldırma devriydi! İyi ama o zaman ben şimdiki Yazgülü olmazdım ki, deyip kapamışımdır hep bu muhasebeyi. İstanbul’a döndükten sonra NDS ile ilgimi, 20 Janvier’lere gelerek sürdürdüm. Kendi sınıfımın plaket yılı değilse, kimseyi bulamasam bile o binada olmak, üstelik de restore edilmiş, güzelleştirilmiş bahçede dolaşmak bana hep keyif veriyor. Çok mu duygusalım ne! Üç yıldır NDS Edebiyat Ödülü Jürisi’nde görev yaptığım için okula daha sık gidip geliyor, arkadaşlarım, Sevgili Müdiremiz Suzan Hanım ve Fransız Müdürümüz’le birlikte çalışmaktan da keyif alıyorum, hele verdiğimiz ödüller de yerini bulup ses getirdikçe! Bir de bu yıl Mezunlar Derneği bir jest yapıp başarılı kadınlar arasına beni de katınca, kendi kendimle “arka kapısından mezun olduğum” diye dalga geçtiğim okulumun sahnesine çıkıp plaketimi alınca diploma almış kadar heyecanlandığımı itiraf etmeliyim! Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Hervé Magro’nun çok güzel ifade ettiği gibi “Nereye gitsem karşıma bir Dame de Sion’lu çıkıyor, adeta her yerdeler” sözünü doğrular nitelikte bizim kızlar pek başarılı. Yakındır, oğlanları da görürüz her yerde, hele biraz daha çoğalsınlar!
155 yıllık okulumuzun beş yılın plaket yılı değilse, kimseyi bulamasam bile o binada olmak, üstelik de restore edilmiş, güzelleştirilmiş bahçede dolaşmak bana hep keyif veriyor. Çok mu duygusalım ne!
Üç yıldır NDS Edebiyat Ödülü Jürisi’nde görev yaptığım için okula daha sık gidip geliyor, arkadaşlarım, Sevgili Müdiremiz Suzan Hanım ve Fransız Müdürümüz’le birlikte çalışmaktan da keyif alıyorum, hele verdiğimiz ödüller de yerini bulup ses getirdikçe! Bir de bu yıl Mezunlar Derneği bir jest yapıp başarılı kadınlar arasına beni de katınca, kendi kendimle “arka kapısından mezun olduğum” diye dalga geçtiğim okulumun sahnesine çıkıp plaketimi alınca diploma almış kadar heyecanlandığımı itiraf etmeliyim! Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Hervé Magro’nun çok güzel ifade ettiği gibi “Nereye gitsem karşıma bir Dame de Sion’lu çıkıyor, adeta her yerdeler” sözünü doğrular nitelikte bizim kızlar pek başarılı. Yakındır, oğlanları da görürüz her yerde, hele biraz daha çoğalsınlar! 155 yıllık okulumuzun beş yılın da buranın dokunuşunu almış, NDS markası edinmiş olmaktan ancak gurur duyarım. Bu başarıda öğretmeninden öğrencisine, yöneticisin-den dernekçisine hepinizin, hepimizin yeri var!
Elimize sağlık, daha nice 155 yıllara!