(NDS 56) BİLGE ALKOR İLE SÖYLEŞİ…

Bilge Alkor bugün Türk resim sanatının modern sanatçıları arasında. Bugünlere nasıl geldiniz? Resimle nasıl tanıştığınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

B.A: Çocukluğumda en sevdiğim oyunlar, babamın kütüphanesinde bulduğum resim kitaplarının içindeki resimlere, ya da halıların motiflerine öyküler uydurmak veya duvarda asılı resimlerin içine girmeye çalışmaktı. Çözemediğim bir “giz”in taşıyıcılarıydılar. Bu gize varmanın yolunun sanat olduğunu kavramam ise orta okuldan liseye geçtiğim yaz ailecek çıktığımız Avrupa gezisinde Floransa’ da gördüklerim oldu. Derinden sarsılmıştım. Artık sanat benim yazgımdı, ödevimdi.

Resimlerin yanısıra oldukça başarılı gravürleriniz de mevcut. Sizin için resmi gravürden ayıran nedir?

B.A: Gravür tekniğini Roma Akademisinde öğrendim. Daha önce sözünü ettiğim Floransa serüvenimden sonra Dame de Sion’ un ağır “müfredat” ına karşın nasılsa vakit bulup Aliye Berger’ in çıraklığını yapmıştım. O zaman kapıldım bu tekniğin büyüsüne. Gravürü çekici kılan sanatla işçiliğin birarada oluşu. Metal levhanın direncini yenmek bir başkaldırı gibi. Rembrandt ve Goya’nın gravürlerini daha iyi okumak için bile bu tekniği öğrenmek gerekir diye düşünüyorum.

Notre Dame de Sion, sanatçıya önem veren bir kurum. Lise yıllarında sizi destekleyen öğretmenleriniz ve arkadaşlarınız oldu mu? Onlardan ne yönde etkilendiniz?

B.A: Mère Dilecta  8. sınıfta öğretmenimizdi. O yılın 20 Ocak kutlamaları nedeniyle bizden sınıfın süslenmesine katkıda bulunmamızı istedi. Elimde Delacroix’ dan çini mürekkebiyle yaptığım bir kopya ve yağlı boya bir manzarayı gördüğü zaman şaşkınlığı ve hayranlığı beni çok sevindirmişti. “Bilge, bunlar süs değil yapıt” dedi ve Delacroix kopyam koridora, yağlı-boya tablom da sınıfın duvarına asıldı. Resmim o sınıfta ben Liseyi bitirinceye kadar kalmıştı. Bir küçük üne sahip olmuş olmalıyım. O yıldan sonra her yeni sınıfımda 20 Ocak’da karatahtaya resim yapmak benim ödevim oldu. Büyük bir coşku ve gururla bu ödevi yerine getirirdim. Öbür sınıflardan da beni çalışırken seyretmeye gelirlerdi. Sanırım kendime güven duygum o yıllarda oluştu.

Liseyi bitirirken Diploma Töreninde psikoloji öğretmenimden çok özel bir armağan aldım. Armağan, olağanüstü güzel bir sanat tarihi kitabıydı. Başına Bilge Narmanlı’ nın sanatta yapacaklarının inancını belirten birkaç satır eklenmişti. Notre Dame de Sion’ dan böyle ayrıldım. Artık sanat akademilerinin yolu açılmıştı.

Çalışmalarınıza yön veren başka sanatçılar ve akımlar da oldu mu?

B.A: İtalya’ da yaşadığım yıllarda özellikle erken Rönesans ve Rönesans’ ı, Almanya’ da yaşadığım yıllarda ise Mavi Atlı Grubu, özellikle Kandinsky ve Klee’ nin hem yapıtları hem de sanat öğretilerini içeren kitapları inceledim. Bunlar belki mihenk taşları… Oysa mağara resimlerinden, Afrika masklarından bugüne kadar gerçekleşmiş bütün sanat yapıtlarının etkisi işimde zaman zaman ortaya çıkıyor.

Türk Modern Resim Sanatının gelişimini nasıl buluyorsunuz?

B.A: Çok olumlu. Sayısız sanatçımız Uluslararası Platform’ da kendilerini kanıtladılar. Ayrıca önünde birkaç saat kalabilmek için büyük özverilerde bulunduğumuz yapıtlar şimdi yetkin sergi düzenlemeleriyle ülkemizde.

Resme ilgi duyan genç mezunlarımıza önerileriniz nelerdir?

B.A: Sanata ilgi duyan her kişi kendisinin ama sadece kendisinin olan o özel yolu bulmalı. Üç değişik ülkenin sanat  akademilerinde okudum. Gene de sanatı orada öğrenmedim. Müzeler, sanat üzerine düşünmüş yazarlar, edebiyat ve felsefe aradığım yolu biçimlendirdiler. Bugün yapılan sanat daha çok buluş içeriyor. Sanat felsefesi sanırım ilk denenecek yol.

Son projeleriniz üstüne bir şey söylemek ister misiniz?

B.A: Almanya’ dan Türkiye’ ye döndükten sonra “Sanatlar Arası Etkileşimin” ürünü olan dört uzun soluklu proje gerçekleştirdim. Shakespeare’ nin “Bir Yaz Gecesi Düşü” ve “Fırtına”, Schubert’ in “Kış Yolculuğu” ve Mozart’ ın “Sihirli Flüt” operası. En son sergim Dürer’ in  Melencolia gravüründen kalkarak “Meleklerin ve Şeytanların Aynası” oldu. Şimdi yine 44A Galerisinde Mart ayında, bu defa kurgusunu üstlendiğim ”Düğün” temalı sergimiz olacak. Çok beğendiğim sanatçı arkadaşlarımızla birlikte düğün temasına değişik açılardan yaklaşıyoruz. Aramızda daha genç kuşaktan NDS mezunu Zeynep Bozbağ Sönmez de bulunuyor. Kendisi bu sergiye ABD’ den gelerek duvağı simgeleyen metal bir yerleştirme ile katılıyor.

14 Mart’ ta Sergimizin açılış akşamına tüm  NDS’li dostlarımızı da bekleriz.

(NDS 56) BİLGE ALKOR

1956 da N.D.S.’den mezun olduktan sonra sanat eğitimine aynı yıl İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ nde başlayan sanatçı, 1971 yılına kadar Münih, İstanbul, Roma Güzel Sanatlar Akademi’ lerine devam etmiş daha sonra 1989’ a kadar Roma ve Lüneburg’ da yaşamıştır. 1989’ dan bu yana çalışmalarına İstanbul’ da devam etmektedir.

Kişisel Sergiler

1964-2007 yılları arasında Türk Alman Kültür Merkezi (İstanbul), Doğuş Galeri (Ankara), Galleria Due Mondi (Roma), Maçka Sanat Galerisi (İstanbul), Galleria Ciovasso (Milano), Galerie Kulturforum (Almanya), Urart Sanat Galerisi (Ankara), İş Sanat Kültür Merkezi, Kibele Sanat Merkezi (İstanbul) gibi çeşitli sanat galerilerinde kişisel sergiler açmıştır.

Seçilmiş Karma Sergiler

1977-2007 yılları arasında Galleria Due Mondi (Roma), Maçka Sanat Galerisi (İstanbul), X.Quadriennale di Roma (Roma), 28.Resim, Heykel ve Baskı Sergisi (İtalya), İkincilik Ödülü, “Atatürk’ ün Doğumunun 100. Yıl Kutlamaları” Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Galleria La Persiana (Palermo), İGEDO-Messe (Düsseldorf), “Çağdaş Kadın Sanatçılar” Arkeo-loji Müzesi (İstanbul), Sharjah Bienali (Birleşik Arap Emirlikleri), Başarı Ödülü, Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi (İstanbul), EMAAR İnternational Art Symposium (Dubai), “Contemporary” İstanbul Sanat Fuarı, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı (İstanbul) gibi yurt içi ve yurt dışında çeşitli karma sergilere katılmış ve ödüller almıştır.

Hazırlayan: (NDS 80) Ayfer Kalafatoğlu

 

Pin It on Pinterest

Lütfen sayfayı yenileyiniz.