8 Haziran Cuma
Aylar öncesinden planladığımız Afyon gezimiz 8 Haziran günü gerçekleşti. İlk molamızı Sapanca ‘Berceste’de verdik; saat 13:00 civarında Afyon’da kalacağımız “Güral Afyon” oteline vardık.
Afyon Turumuza başlamak üzere tekrar otobüsümüze bindik. Rehberimiz önderliğinde Afyon’un hatırı sayılır trafiği içinden sıyrılarak, tarihi şehrin küçük bir meydanındaki Afyon Ulu Camii’ne vardık. Cami 1243 senesinde tamamen ahşaptan ve hiç çivi kullanılmadan geçme ahşap putrellerden inşa edilmiş. Günümüzün modern binalarının 30-40 yıl sonra eski ve yıkılmaya layık görülmesi, 800 yıla yakın bir tarihi olan bu yapıtın önünde saygı ile eğilmemize sebep oluyor. Caminin hemen önünde, kartpostallardan da çoğumuzun bildiği, hatırladığı Afyon’un simgesi volkanik tepenin zirvesindeki kale bütün ihtişamı ile zamana meydan okuyarak bize bakıyor.
Kaleyi ve kendimizi bol bol resimleyip, Konya’dan sonra en büyük Mevlevi merkezi olan Afyon Mevlana külliyesine geçtik. Çok başarılı bir canlandırma ile düzenlenmiş Derviş odalarını, külliyedeki eski yaşantıyı, günlük kullanılan eşyaları, müzik aletlerini gördük. Külliyede ayrıca külliyeye hizmet vermiş ‘Çelebi’ ailesi mensuplarının mezarları yer alıyor. Külliye gezisi içimizi rahatlatan, duygulandıran ‘ney’ dinletisi ile sonlandı.
Daha sonra eski Afyon’un sokaklarında, o devrin yaşantısını yansıtan ve sevindiricidir ki bir hayli iyi korunmuş evlerini, konaklarını resimleyerek gezimize devam ettik. Bu arada rehberimizden, 1902 yılında büyük Afyon yangınında bu mahallelerin büyük bir kısmının kül olduğunu, ancak Afyonluların çabaları ile kısa zamanda tekrar yenilendiğini öğrendik.
Otel saat 18:00 civarında döndüğümüzde kimimiz Güral Afyon’un termal havuzlarının keyfini çıkardı..
9 Haziran Cumartesi
Kocatepe’ye doğru gitmek üzere otobüsümüzde buluştuk. İlk önce Yüzbaşı Agah efendi ve askerlerinin küçük şehitliklerinde duruyoruz ve bol bol resim çekip hiç düşünmeden hayatlarını veren o kahramanların ruhu için içimizden dua ediyoruz. Yol gittikçe tırmanıyor ve en sonunda Kocatepe’ye varıyoruz. Rehberimiz Rıfat bey, ara sıra kendisi de duygulanarak burada yaşanan büyük taaruzu detaylı olarak anlatıyor.
Tepeye çıkar çıkmaz ilk göze çarpan Büyük Atatürk’ün hepimizin çok iyi tanıdığı heykeli oluyor.
Görüntü muhteşem. Savaş anı gözümüzde canlanıyor. Karşı tepeler düşman savunma mevzileri ve numaralanmış. Arkamızda Türk ordusunun taaruz etmek için kullandığı geçit. Biz rüzgarla sözde boğuşurken, o kahramanların ne şartlarda savaştığını düşünüyoruz ve bir kere daha hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Bu günlerimizi daha iyi anlamak için buraları herkesin görmesi gerekir!
Yöresel yemeklerden oluşan yemeğimizi Afyon Mihrioğlu Konağında iştahla yedikten sonra tekrar otobüsümüze binip bu sefer ‘Frig Vadisi’ne doğru yol almaya başlıyoruz. Yemyeşil bir doğa ve yer yer Kapadokya görüntüleri, Frig kaya mezarları ve Bizans dönemine ait oyuklar içindeki mezarlar ve özellikle kayanın içine oyulmuş sütunları ve diğer öğeleri ile bir kilise çok ilginçti.
Yolumuz üzerinde kayalara oyulmuş birbirine saldıran iki devasa aslan heykeli, bir aslanla boa yılanının savaş görüntüsü, Frig medeniyetinin güzel tanıkları oldular.
Saat 18:00 de otele vardığımızda, otel yönetiminin seçkin misafirlerine verdiği bir kokteyle grubumuzu da davet etme nezaketinde bulundular. Bu uzun ve yorucu günü soğuk bir içki ile taçlandırmak da iyi oldu doğrusu.
Hep beraber yenen yemek, ve ertesi gün son bir kahvaltıdan sonra artık otobüsümüze binip istemeyerek de olsa evin yolunu tutmanın zamanı gelmişti.
Bir dahaki gezide buluşmak üzere…..