Notre Dame de Sion Lisesi bugün Türkiye’ de 150′ nci yılını kutluyor.
Eskiden İstanbul’ un nirengi noktaları arasında liseler de vardı. 1940′ lardan söz ediyorum. Türkiye’nin her ilinde lise olmayan yıllar.
Ben şu liseden mezunum demek, bir semt ahalisinden olmayı da çağrıştırırdı o zaman; daha başka şeyleri de…
Rumeli yakasında İstanbul tarafından başlarsak İstanbul, Vefa, Pertevniyal, Darüşşafaka liseleri. Beyoğlu’ nda Galatasaray, Kabataş, Boğaziçi, Şişli Terakki, Işık liseleri. Anadolu yakasında Haydarpaşa ve Kuleli liseleri. Sonra İstanbul, Erenköy, Kandilli ve Çamlıca kız liseleri. Bunlara başkaları da eklenecekti gelen yıllarda.
İstiklal, Hayriye liselerini de hatırlıyorum. Farklı semtlerdi.
Azınlık okulları vardı: Rum, Ermeni, Yahudi liseleri. Yabancı okullar vardı: Fransız, İngiliz, Alman, Avusturya, İtalyan, Amerikan liseleri.
Meslek liseleri vardı.
Şehre dağılmış okullardı bunlar. Farklı liselerin öğrencileriyle bayram törenlerinde, spor karşılaşmalarında, izci kamplarında, Cumhuriyet Bayramı için Ankara’ ya gidişlerde bir araya gelir, tanışır, bu sayede zaman zaman arkadaş da edinirdik.
Babam ve amcam Adapazarı Rehber Terakki Mektebi’ nde Fransızca dersi görmüşlerdi. Belki bu yüzden yabancı dil deyince bizim evde akla Fransızca gelirdi. Kaldı ki bütün Türkiye’ de, Tanzimat’ tan beri Fransızca ön plandaki yabancı dildi.
Ben ilkokulu 1940′ ta bitirdim. Çok da iyi bir öğrenciydim. Babamın aklına, beni mesela Galatasaray parasız yatılı imtihanına sokmak niye gelmedi, diye hiç sormadım. Ama imtihanı kazansam da, paralı ailelerin çocukları arasında kılık kıyafetimle, yetersiz harçlığımla rahat edemeyeceğimi düşünmüş olabileceği hiç aklımdan geçmedi de diyemem.
Buna karşılık, Fransızcamı okul dışında geliştirebileyim diye her imkânı kullandı. Adana’ da ortaokula giderken mesela, lise Fransızca öğretmeni Hakla Soykal’ dan özel ders alırdık. Ders başına 1 lira, bizim bütçemiz için az para da değildi.
Lisedeyken Berlitz yabana dil okulunun devamlı öğrencisiydim. Suriye Pasajı’ nda bir Yahudi ailenin görme özürlü yaşlı kızıyla haftada dört saat konversasyon (konuşma) temrini yapardık. Üniversitedeyken Hukuk Fakültesi’ nden çok ‘Edebiyat Fakültesi’ nin Fransız Filolojisi Bölümü’ ne devam ettim.
Hepsi üç buçuk kelime Fransızca konuşabilmek için.
Kızım Zeynep, Notre Dame de Sion’ u bitirdi. Kazandığı Fransa devlet bursuyla Sorbonne’ da lengüistik eğitimine devam etmek istemedi. (Döndü İstanbul’ a Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’ nü bitirdi, ve şimdi, ansiklopedi ve sözlükten başlayarak kitap yayımcılığı alanında çalışmaya devam ediyor.)
Oğlum Serdar, Saint Benoît Fransız Lisesi’ nden sonra Fransa’ da Aix-Marsilya III Üniversitesi’ nde Kamu Yönetimi okudu. Ve meslek diye gazeteciliği seçti. (Bile bile, göz göre göre olduğu için, meheldir diyorum.) Onların Fransızca’ sına gıpta ederim.
Torun taifesi üniversiteye iki yabancı dili konuşarak başlıyor.
Halihazırda ailenin son lise öğrencisi olan Elif Devrim, bu yıl Notre Dame de Sion’ u bitirecek. İstanbul’ un bu çok önemli lisesine kendimizi iki kere borçlu hissedeceğiz. Zeynep’ e ve Elif’ e kazandırdıkları için.
Bu demektir ki bizim hayatımızda, 1965 yılından beri Notre Dame de Sion diye bir kurum var. Önce bu çok saygıdeğer eğitim ve öğretim yuvasına beslediğimiz şükran duygularını ifade etmeliyim.
Mer Marie-Berthe’ i, Mer Myriame’ ı, Sör Fidelia’ yı, Sör Rose Bernadette’ i, Türk Müdür Meliha Tecer, edebiyatçı Nimet Leyla Başak, coğrafyacı Zafer hanımları saygıyla, müracaattaki mucize kadın Madam Margrit’ i sevgiyle anmalıyım.
Bugünün yöneticilerinin ve öğretmenlerinin önünde saygıyla eğilmeliyim.
Bugün Notre Dame de Sion, İstanbul’daki 150′ nci yılını kutluyor. Kısaca tarihinden söz etmenin de zamanıdır.
Marsilya’ dan yola çıkan on iki Notre Dame de Sion rahibesi İstanbul’ a 1856 yılında ulaşmış, meşhur günlüklerini tutmaya da o günden başlamışlar. (150 yıllık notlar halen Roma’ daki genel merkezde saklanıyor.)
Rahibeler İstanbul’ da bir kız okulunu devralmaya gelmişlerdi. Öncüleri, İhtilal ertesi Hıristiyanlığı benimsemiş Yahudilerdir. (Notre Dame de Sion cemiyetinin kuruluş yılı 1842). İlk eğitim kurumunu Kudüs’ te açmışlardı (1855). Ertesi yıl İstanbul’ da, Pangaltı kırlarındaki yatılı kız okulunu devraldılar.
İdealleri, bireysel özelliklerini geri planda tutabilen, alçakgönüllü, itaatkâr ve yüksek ahlakî değerlere sahip kadınlar yetiştirmekti. (Kusursuz, boyun eğmeyi erdem kabul eden eğitim anlayışından şikâyetçi öğrencilerini de tanıyoruz; ki aynı öğrenciler düşünce alışkanlığını bu okulda edindiklerini ve hacyata karşı dirençli olmayı burada öğrendiklerini söylemeyi de ihmal etmezler.)
Okulun faaliyeti Birinci Dünya Savaşı sırasında bir süre durdurulmuştu. Sonra Mustafa Kemal Paşa da manevî kızları Afet, Nebile ve Rukiye’ yi bu okula yerleştirecektir. Müslüman öğrenci sayısı giderek arttı. Eğitim laikleşti. Ders programları değişti. 1930′ larda 70 civarında olan rahibelerin sayısı 1970′ lerde 20′ nin altına düştü.
1972′ de yatılı öğrenci geleneğine son verildi. 1996-97 eğitim yılında okula erkek öğrenci de alınmaya başladı. 1997′ de temel eğitim sekiz yıla çıkarıldı ve ortaokul sınıfları kapatıldı.
(Tarihçe için Toplumsal Tarih dergisinden faydalandım. Teşekkür ederim.),